Ülkemizde ve dünyada yapay zekâ teknolojileri oldukça hızlı bir şekilde gündem oldu. Buna paralel olarak bilinirliği arttı, hitap ettiği kitle büyüdü ve birçok alanda kullanımı yaygınlaştı. Sözü edilen alanların başında da metin üretimi geliyor. Tabii yapay zekânın yazın kültürü çerçevesinde ne ölçüde kullanılabileceğiyle ilgili tartışmalar da beraberinde geldi. Esasen bu durum, yazın kültürü ile sınırlı değil. Yenilikleri sindirmekteki toplumsal direncimizin tarihsel süreklilik içerisindeki bir yansıması.
Esas konumuz hakkındaki tartışmalara, çözüm önerilerine ve akademik üretim yapan kişilerin şu anda bulunduğu noktayı, gelecekte ne ölçüde etkileyeceği konusundaki fikirlere geçmeden önce kısa bir tarihi yolculuk yapmak yerinde olacak. Hatta bu yolcuğu yapa zekâ aracılığıyla yapmak ilginç bir tecrübe olabilir, deneyelim!
İlk adımda tarihle temas edeceğim makalelere göz atmak için yapay zekâ platformlarından https://www.perplexity.ai/ web sitesini ziyaret ederek şu soruyu sordum: “Osmanlıdan günümüze Türk toplumunda teknolojik yeniliklere gösterilen dirençle ilgili akademik çalışmalar mevcut mu?”. Verdiği cevap akademik araştırma sürecinin kaynak toplama aşamasında yapay zekânın sunacağı olumlu katkıyı oldukça net bir şekilde gözler önüne serdi. İşime yarayabilecek kaynakları tek tıkla erişilebilir hâlde sunduğu gibi yönlendirmeleriyle yan okumalara ve çerçeveyi genişletmeme de imkân verebilecek bir cevap verdi. Söz konusu cevabın görüntüsünü ve yazı boyunca perplexity.ai tarafından verilen bütün cevaplara ulaşabileceğiniz linki paylaşıyorum:
Yapay zekânın önerdiği ve tek tıkla erişebilir halde sunduğu makaleyi irdelemek ve bu teknolojinin marifetini biraz daha detaylı göstermek için bir adım daha atmak yerinde olacak. Bu kapsamda yapay zekânın soruma cevap olarak sunduğu, Mehmet Mesut Ballı tarafından yazılan “Gürsoy Akça’nın çalışmaları ışığında Osmanlı’dan günümüze toplumsal değişme ve modernleşme” başlıklı makaleyi, konumuz açısından ne ölçüde kullanabileceğimize pratik bir cevap olması açısından yapay zekâya şu talebi ileterek devam ettim:
“https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1423127 bu linkteki makaleyi “Toplumumuz teknolojik yeniliklere neden direnç gösterdi?” sorusuna verilebilecek cevaplar bağlamında 1 paragraf özetler misin?” Verdiği cevap dikkat çekici oldu:
Ayrıca altı çizili sözcük ve sözcük gruplarına tıkladığınızda bu ifadeler bağlamında konuyla alakalı alternatif sorular üretti ve alternatif cevaplar verip kaynak yönlendirmeleri de yaptı. Cümle sonunda verdiği atıf numaralarıyla ilgili kaynaklara erişme imkânı veren söz konusu alternatif cevapların bir örneğini aşağıda sunuyorum:
Bu kısa araştırma gösterdi ki tarihsel anlamda kaynak çeşitliliği bakımından Türk toplumunun yeniliklere karşı reflekslerinin mümkün olan en net şekilde takip edilebileceği Osmanlı’da tek bir tutum yoktu. Bazı kesimler yeniliklere açık olduğu gibi karşı çıkanlar da vardı. Ve bu karşı çıkışın altında ekonomik, siyasi, toplumsal, dini ve yaşa bağlı farklılaşma şeklinde özetlenebilecek bazı nedenler vardı.
Onlarcası bulunan yapay zekâ platformlarından bir tanesini kullanarak yazının başında çıkmak istediğimiz tarihi yolculuğu şimdilik bir üst paragrafta aktarılan sonuca ulaşmış şekilde noktalayarak bir soruyla günümüze dönmek istiyorum: Yukarıda kısa örneğini sunduğum yapay zekâ merkezli araştırma ve sonunda ulaştığım bir paragraflık sonuç akademik açıdan sorunlu ve engellemeyi gerektirecek nitelikte mi? Sorunun ikinci kısmından başlayacak olursak bu durum ne kadar engellenmek istenirse istensin bunu yapmak mümkün değil. Çünkü böylesi bir girişim hem teknolojik gerçekleri yadsımak anlamına gelecek hem de yapay zekâyı kullanmak isteyen kitlenin zaman içerisinde artan yoğunluğu karşısında engelleme girişimleriyle kurulmak istenen set dayanamayarak yıkılacaktır.
O halde akademik topluluğa düşen yapay zekâ kullanımını engellemek gibi sonuçsuz bir çabaya girmek yerine bunun etik sınırlarını tartışmak olmalıdır. Bu noktadaki temel hareket noktası belirlenmiş etik ölçütler çerçevesinde çalışmada yapay zekânın ne ölçüde kullanıldığını göstermektir. Bu konuda bir gelişme olup olmadığını da yine yapay zekâ aracılığıyla araştıralım. Bu defa https://chat.openai.com/ platformunu ziyaret ederek şu soruyu sordum: Yapay zekâ aracılığıyla üretilen metinleri göstermek için APA sisteminde bir yöntem oluşturuldu mu? Cevabın görüntüsünden görüleceği üzere bu konuda dikkate değer öneriler var.
Yapay zekâ teknolojisinin özellikle sosyal bilimler için araştırma sürecine büyük bir hız katacağı kesin. Peki, bir araştırmacı bilimsel çalışmasının çeşitli aşamalarında yapay zekâdan faydalanmakla kalmayıp bu teknolojinin verdiği cevaplarla metnini inşa edecekse söz konusu kişiden “araştırmacı” ya da “bilimi üreten kişi” olarak söz edebilir miyiz? Bu soruya verilecek cevap aslında “araştırmacı” kimliğinin gelecekte evrileceği noktayı da gözler önüne serecek. Çünkü gelecek yıllarda görülecek ki yapay zekâ kullanımında belirlenmiş etik ilkelere riayet ederek dilediği ölçüde kullanan kişinin “araştırmacı” kimliği ortadan kalkmayacak. Zirâ artık ondan beklenen misyon metni baştan sona tek başına yazan kişi olmak değildir. Yeni misyonu “metnin inşa sürecini yöneten kişi” olmaktır. Araştırmacı bu süreçte, yeri geldiğinde yapay zekâya uygun verileri, anahtar kelimeleri sunmanın yanında doğru soruları sorması gereken kişi olarak bu teknolojinin en uygun ve kullanışlı metni üretmesini sağlayacak. Üretilen metindeki olası hataları gidermekten sorumlu olacak ve uygun gördüğü yerlerde de doğrudan kendisi yazarak metnin inşa sürecini tamamlayacak.
Gelinen aşamada araştırmacının akademik üretim sürecinde yazma eylemi ile bağının tamamen kopacağı ve bu konudaki yeteneğinin körelebileceği konusunda bir kaygı oluşmasının şu an için normal olduğu söylenebilir. Fakat bu kaygının da zamanla ortadan kalkacağını kestirmek güç değil. Yukarıda da bahsedildiği gibi araştırmacı, metin yazmakla bağını tamamen koparmayacağı gibi yapay zekânın ürettiği metni kontrol etme sorumluluğunu da üstlenerek yazım sürecindeki sorumluluğunu artırmaktadır. Bu durumda araştırmacı, yalnızca iyi metin üretmeye değil ürettirmeye de odaklanarak kaliteli metni inşa sürecinde kendini daha fazla geliştirme imkânı bulacaktır. Ayrıca geçmişten günümüze birçok alanda işleri kolaylaştıran teknolojik gelişmelerin, söz konusu alanlarda klasikleşen yöntemleri ortadan kaldırmadığını da göstermiştir. Örneğin mobilya üretiminde ortaya çıkan yeni teknolojiler, üretim hızını artırdıysa da üretim sürecini yöneten ustanın önemini azaltmamıştır. Bugün hâlâ üretimin kalitesi için önemli olan ustanın elindeki teknolojik araçlardan ziyade onun el becerisi, özeni ve ürüne gösterdiği estetik dikkattir. Bu örnekteki ustayı, akademik çalışmalardaki araştırmacının yerine koyduğumuzda yapay zekânın da yalnızca ustanın elindeki teknolojik araçlardan bir tanesi olarak yorumlamak mümkün olacaktır. Yine başka bir örnek olmak üzere yapay zekâ aracılığıyla üretilen bir resmin hiçbir zaman bir sanatçının el becerisi, hayâl gücü ve özenli çalışmasıyla ürettiği bir sanat eseri gibi değerli görülemeyeceğini söylemek de mümkündür.
Değerlendirmenin sonuna gelirken yapay zekâ başta aracılığıyla üretimin birçok alanında tecrübe ve yetenek gerektiren teknik ihtiyaçlara cevap verme konusunda hızlı bir yol alınacağını söylemek mümkün. Öyle ki çizim yeteneğiniz olmadan istediğiniz görseli üretebilir, direktiflerinizle elinize kalem almadan istediğiniz metin yazdırabilir, kodlama bilmediğiniz hâlde projeniz için gereken web sitesini kurabilir ya da yapay zekâ ile aklınıza gelebilecek her konuda sürekli ve geniş kapsamlı bir uzman desteğine ücretsiz ulaşabilirsiniz. Bu noktada, insan unsuruna ihtiyaç ortadan kalkmadığı gibi önemi daha da artığını gözden kaçırmamak gerekiyor. Çünkü herhangi bir ürün ortaya konarken ihtiyaç duyulan teknik detaylar erişilebilir hâle geldiği gibi bu detayların “yaratıcı fikirler” için kullanılırsa katma değer üreteceğini ve işin yaratıcılık kısmının yapay zekânın yeteneklerinin kapsamı dışında kaldığını vurgulamak gerekiyor. O halde insan unsurunun görevi tam da burada başlıyor: Düşünmek ve yaratıcı fikirler üretmek. Artık bir fikriniz varsa yapay zekâ ile onu hayata geçirmek daha hızlı, daha az maliyetli ve daha kolay. Hâl böyleyken dünyada bugüne kadar üretilen bilgi ve ürün miktarından çok daha fazlasının oldukça kısa bir zamanda geçileceği bir inovasyon ve üretim çağı karşımızda duruyor. Bu çağa ayak uydurmak için yapay zekâ konusunda ülke çapında bir farkındalık oluşması çok önemli. İlk iş olarak eğitimde kollar sıvanmalı ve öğretmenler branş fark etmeksizin meslek içi eğitimlerle yapay zekânın detaylarıyla tanıştırılarak kendi alanlarındaki son gelişmelere hızlıca erişebilecekleri, inovatif materyaller üreterek eğitimde kaliteyi artırabilecekleri yapay zekâ platformlarını kullanmaları sağlanmalı. Yine yapay zekânın hangi amaçlarla nasıl kullanılabileceği konusuna ilgili derslerin müfredatında geniş kapsamlı yer verilerek uygulama ve tecrübe ettirmeye dayalı ders planları yapılmalı.
Zamanın gereklerine karşı hızlı bir şekilde pozisyon almamız gerekiyor, o halde son söz şu olsun: Gelecek geldi!